Tıpkısının Aynısı: Deadlight: Directors Cut
Oyun dünyası, eğlence dünyasının büyük bir parçası olduğu günden beri ikisi de ayrılmaz birer ikili oldu. Önceleri bir döneme damga vuran bir film türü olduğunda o dönemde genellikle hep o tarz işler olurdu. Tamamen popülariteyi yakalamak adına ünlü olan bir eserin bir sürü farklı kopyası çıkar dururdu. Oyun dünyası da bu sektöre iyiden iyiye dahil olduğunda oyun geliştiricileri de popülerin suyunu fazlasıyla sıkmaya başladı. Bugün inceleyeceğimiz oyun da bu rüzgara kapılanlardan. Uzun zamandır “zombi” temasının fazlasıyla popüler olmasından mütevellit bir sürü zombili oyun gördük, bunlardan birini de şimdi mercek altına alalım.
Ucuz Bir Kopya
Deadlight: Directors Cut’ın konusuna gelirsek; sene 1986, bir zombi salgını patlak vermiştir ve ana karakterimiz Randall Wayne ve yanındaki bir kaç hayatta kalan da “güvenli bölgeye” ulaşmaya çalışıyordur. Ancak Randall bu süreçte aynı zamanda kayıp olan ailesini de aramaktadır. Bir gün zombiler tarafından kıstırılınca “kahramanvari” bir biçimde siz önden gidin ben size yetişirim diyerek oyuna başlıyoruz. Oyun boyunca zombilerden kaçındığımız kadar aynı zamanda insanlardan da kaçınıyoruz. Hatta ve hatta keşke sadece zombiler olsa diyeceğimiz durumlara geliyoruz zira yine en büyük zulmü insana kendisi yapıyor, böylelikle oyunumuz “insan insanın kurdudur” lafının haklılığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Ne bu şimdi?
2.5 boyutlu olan ve Side Scroller diye tabir edilen bir kamera açısıyla oynadığımız Deadlight: Directors Cut ne yazık ki öyle über kaliteli bir yapım değil, hatta kendisine kaliteli bile demek zor bir bakıma. Çünkü gerek seslendirme, gerek kontrollerin kötülüğü işleri iyice zorlaştırmıyormuş gibi bir de işin içine milyonuncu defa işlenen basit bir hikaye eklenince oyun pek eğlenceli olmuyor. Çok uzun sürmeyen 3 saat gibi bir sürede biten oyunumuz zombi türü oyunları seven insanlar için çok iyi bir alternatif olmasa da yinede denenmesinde bir sakınca yok.