Sudaki Yangın – Flame in the Flood
Bugün aslında genel olarak sevmediğim bir tür olan, ancak gördüğümde ne olursa olsun ben bunu oynamalıyım dediğim bir oyunla karşınızdayım. Şöyle ki ben normalde survival yani hayatta kalma oyunu oynamayı sevmem çünkü fazlasıyla gerilirim. Yok kaynak yönetimiydi, yok kendini korumaktı, yok acıktım, yok susadım derken oyundan zevk almamam için neredeyse her şey mevcut hayatta kalma oyunlarında. Ancak Flame in the Flood’ın fragmanını izlediğimde beni can evimden vurdu, oyunda yanımızda yoldaş olacak bir köpek vardı. Köpeklere olan aşkım bu oyuna bir şans vermem gerektiğini söyledi ve iyi ki de söylemiş. Karşımızda ilginç bir oyun var çünkü.
Koruyucu Melek

Flame in the Flood’a bir kamp ateşinin başında başlıyoruz, oyuna başlamadan seçeceğimiz Aesop veya Daisy isimli iki dünya tatlısı köpekten biri bize bir sırt çantası getiriyor ve böylelikle içinde bulduğumuz radyo ile oyuna başlıyoruz. Tabii ki tüm hikayeyi anlatmayacağım ancak oyunda çok büyük bir doğal afet olmuş diyebiliriz, hatta öyle ki toprak birbirinden ayrılmış adacıklar oluşturmuş. Biz de bu parçalanmış dünyada külüstür teknemiz ile önce radyo sinyalini daha sonraysa başka maceralar adına yolculuğa çıkıyoruz. Oyunda iki farklı oynanış var, birincisi teknemizi sürdüğümüz kısım ki bu kısımda yeri geliyor azgın suların içerisinde zorlanarak hareket ederken yeri geliyor sessiz, sakin bir tekne gezintisi yapıyoruz. Nehirde ilerlerken karşınıza farklı farklı “adacıklar” çıkıyor. Bu adacıkların her birinin kendine has içerikleri var.
Mesela biri sadece ormanlık alanken, diğeri bir tamir dükkanının olduğu bir ada, birinde tıbbi malzemeler daha fazlayken diğerinde yiyecek daha fazla gibi. Hal böyle olunca hem azgın dalgalarla uğraşmak hem de o an sizin işinize yarayacak adacığa gidebilmek bazen zorluyor. Bunun dışında genellikle her hayatta kalma oyununda olduğu gibi doğa ana bizim hem en iyi dostumuz hem de en büyük düşmanımız. Havanın soğukluğu, yırtıcı hayvanlar, böcek ısırıkları, ısırgan otu gibi bir sürü farklı ve her an nereden geleceğini bilmediğimiz düşman olunca işler bizim adımıza biraz daha zorlaşıyor. Yeri geldiğinde tabana kuvvet kaçmamız yeri geldiğinde tuzaklarla veya oklarla vahşi doğaya karşı savaşmamız gerekiyor.
Küreklere asılın!
Flame in the Flood’ın grafiklerinden bahsedecek olursak ilginç bir tını yakalamışlar bana göre. Ne çok kalitesiz ne çok kaliteli ama tam kararında gibi. İlginç bir betimleme olduğunun farkındayım ancak bu durumu daha farklı nasıl izah edebilirdim inanın ben de bilmiyorum.Tekne dahil bir çok şeyin özelleştirilebildiği, üstünüzdeki kıyafetlerden yapacağınız malzemelere oyun geniş bir skala sunuyor önümüze. Ha görüntüsüne aldanmayın, herhangi bir hayatta kalma oyunundan aşağı kalır yanı yok bana göre (gerçi ben çok oynayan biri olmadığım için diğerleri nasıldır bilmiyorum o yüzden bu cümleyi pas geçebilirsiniz.) Sanırım oyunla ilgili en çok canımı sıkan şeylerden biri de yanımızdaki köpek, şöyle ki kesinlikle tatlı ve minnoş. Eğer oyuncunun etkileşim kurabileceği ancak hala kurmadığı ne varsa yanına gidip havlıyor ve belli ediyor o yönden güzel ancak bunun dışında gönül isterdi ki kurtlar peşimde koştururken bir ısır bir şey yap.. Ancak zarar gelmesin tabii ona da, canımsın Aesop.